Zeynep Oral yazdı : Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)…
Bir kez daha Behçet Necatigil Hoca’mızın dediği gibi “Adı soyadı, açılır parantez, kapanır parantez. Arada ne varsa hepsi o minicik çizginin içinde…” Metin Sözen o minicik çizginin içine neler neler sığdırmıştı. Haberi aldığımdan beri, sözcükler, kavramlar, tanımlamalar, anılar gözlerimi
n önünde ve yüreğimde uçuşup duruyor: Mimarlık. Sanat tarihi. Kültür mirası. Korumacı. Eğitmen. Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL). Tarihi Kentler Birliği… Her biri beni asla terk etmeyecek kitapların yazarı…
Ama aynı zamanda: O, belleğimizin bekçisi. O, Anadolu sevdalısı. O, kültür savaşçısı. O, ülkemin aydınlık yüzü… Sanki Anadolu’nun tüm hafızasını omuzlarında taşıyordu. Unutulmuşun sesini, yok sayılmışın izini bugüne taşıyan; hepimizi kışkırtan, daha çok merak etmemizi, öğrenmemizi, araştırmamızı isteyen, genç kuşakları etkileyendi.
BENİ NE ÇOK KIŞKIRTTI
70’li yılların başlarındaydı. Metin Sözen’i tanımıştım ve adeta hayatım değişmişti.
Hiç unutmuyorum, “Zeynep, Safranbolu’yu görmeyen insan, bu ülkede bir gözü kör gibidir” demişti.
Bu söz üzerine, iki gözü bile az bulan ben, soluğu Safranbolu’da almıştım. O zamanlar ne Safranbolu ne de o muhteşem evleri bu kadar ünlenmişti. Sit alanı ilan edilmemiş, henüz UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesine alınmamıştı. Ama o güzelim evlerde yaşayan güzelim insanlar koruma bilincine sahipti ve bunda Metin Sözen’in azmi, inadı, sevdası, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi en önemli etkendi.
Sadece Safranbolu değil elbet. Anadolu’nun birçok köşesi onun bilgeliğinden, korumacılıkla kalkınmanın iç içe gelişmesini savunan düşüncelerinden yararlandı. Safranbolu’nun yeniden ayağa kalkışını, Mardin’de taşlara kazınmış şiiri duyumsamak, Gaziantep’i kültürel merkezlerle buluşturmak, Amasya’da bir avlunun gölgesindeki tarihi hissetmek, Anadolu’da Akkoyunlu mimarisinin, Selçuklu mimarisinin peşine düşmek, Türk mimarlığının tarihsel gelişimini izlemek… Bütün bunlar ve daha niceleri için beni ne çok kışkırtmıştı Metin Sözen… Gözlerimi açtı, baktığımı görmemi sağladı. Bilgiyi, birikimi paylaşmamı sağladı. Ona minnettarlığım hiç ama hiç bitmeyecek.
ONDAN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Halk dalkavukluğunun, popülizmin en gözde olduğu dönemlerde bile binlerce yıllık birikimini gün ışığına çıkarmaya çalışırken Metin Sözen’in en önem verdiği ve mutlak savunduğu kavram kültürel demokrasiydi. Ayırımcılıktan nefret ederdi. Bu aynı zamanda bir tür vatanseverlikti. Harabeleri diriltmeye, kent, kasaba ve köyleri korumaya, camileri, kiliseleri, havraları, hanları, hamamları, gelecek kuşaklara aktarmaya adanmış bir hayat…
Ondan bir de şunu öğrendik: Kültürel miras, sadece geçmişin izleri değildir; geleceğin de temelidir. Kentlerin belleği, insanın kimliğiyle örülüdür. O, bu bilinci yalnızca akademik çevrelerde değil; köy kahvelerinde, yerel yönetimlerin dar bütçelerinde, gençlerin, öğrencilerinin coşkularında yeşertti.
Günümüzün TOKİ egemenliğinde kültürel mirası yok sayarak, hoyratça kentlere ihanet eden yöneticiler, inanın Metin Sözen’i tanımış, kitaplarından birini okumuş, ondan feyz almış olsalardı bugün böylesine rezilliklere yol açmazlar, geçmişimizi ve geleceğimizi böylesine tehlikeye sürüklemezlerdi.
Sevgili Metin Sözen, iyi ki bir Anadolu sevdalısı olarak onca yere dokundun, hepimize emeğin geçti. Artık dinlenebilirsin biraz. Ve şimdi bizlere ve bizden sonraki vicdanlı kuşaklara düşen görev, senin açtığın yolda yürümek, senin gibi sevmek… Anadolu’yu, geçmişi, kimliğimizi… Ve geleceğimizi. Tüm sevenlerine, öğrencilerine, güzel ailene sabırlar diliyorum.