Kulakların değil kalbin çınlasın! | Müge İplikçi yazdı


Fotoğrafa bakıyorum. Siyah-beyaz bir stüdyo portresi… Siyah beyaz olmasına rağmen elbette anlaşılıyor: Platin sarısı, kabarık ve katlı kısa saçların kadını. Gözleri kalın bir eyeliner ile çekilmiş, sonra o derin ve içten bakışlar yoğun kirpiklerle vurgulanmış. Dolgun dudaklarında yoğun bir ruj izi. Büyük taşlı küpeler, birden fazla yüzük… Elini yanağına dayamış, objektife doğru bakıyor. 70’lerin 80’lerin o havası… Bu fotoğraf, belleğimdeki Muazzez Abacı’ya benzeyen ama bir türlü tek ve net bir kareye sığdıramadığım o estetiğin ta kendisini yansıtıyor.

O yitip gittikten sonra zihnimde bu fotoğraftakine benzeyen Muazzez Abacı’yla ilgili anıları toparlamaya çalışıyorum. Güzel bir kadındı, sesi insanın içine işleyen bir tondaydı. Ama… İşin doğrusu onunla ilgili anılarımı bir türlü bütünleştiremiyorum. Sorup duruyorum kendime: Niye böyle parçalı, dağınık bir şekilde kaldı belleğimde? Bir türlü oturup derli toplu bir şekilde bir şey yazamıyorum.

Müge İplikçi yazdı: Kulakların değil kalbin çınlasın!

Eksilerek çoğalmak

Aslı Kotaman’ın “Eksilerek Çoğalmak” kitabında dediği gibi: “Bir şeyi hatırlayamazsan, ona anlam veremezsin.” Böyle mi? Ancak devamını da okumak lazım! Anlam parçalı kalabilir, hafıza onarılabilir ve asıl anlam bu onarma çabasındadır!

İşte o zaman geçiyorum bilgisayarın karşısına; yazının da bu rotayı izlediğini hatırlayarak!

Belki de mesele, tamamlanmamışlığı kabul etmekte… Eksik kalan parçalarla anlam kurmaya çalışmakta. Muazzez Abacı da benim için böyle bir anı: parçalı, tamamlanmamış. Ve bu durumu, Kotaman’ın o unutulmaz satırları sayesinde kabulleniveriyorum bir sabah.

Kotaman, hatırlama eylemini anne babasının hikayesiyle, arabalarının arka koltuğunda uykulu uykuya dalış anlarıyla özdeşleştiriyor. İşte bu, benim iki gündür arayıp da bulamadığım “bütünsel” Muazzez Abacı anısını, olduğu gibi kabul etmeme yol açan sahne oluyor! Onun yerine, bambaşka bir hatırlama serüveni canlanıveriyor gözümde: Babamın yeşil Vosvos’unu ve onun gezme tutkusunu zınk diye hatırlıyorum… İlkbaharda, yazın çıktığımız yolları… Vosvos’un bize çıkardığı küçük zorlukları, tatlı sürprizleri… O yeşil Vosvos’taki anılarım, hayatımın neredeyse on yılını doldurur.

Müge İplikçi yazdı: Kulakların değil kalbin çınlasın!

Düldül’ün arka bagajı

O arabada neler taşınmadı ki! Ama en önemlisi, çocukluğum taşındı orada. O köhne Vosvos’ların motoru arkadadır, küçük bir de bagaj bölmesi vardır. O bölmenin sorumluluğu ise bana aitti. Zamanında içine ufak bir şilte serdiler, deseni gökyüzü gibiydi. Uzun yolculuklarda oraya atlar, yarı uykulu yarı uyanık yolları hissederdim motor gürültüsüyle birlikte.

Bodrum yolu ve bir ses

İşte böyle bir yaz günü, Bodrum’a gidiyorduk. Yol, o sabah babamın teybine taktığı Muazzez Abacı kasetinin sesiyle şekillenen bir ritimle akıp gidiyordu. Düldül bizi yolda bırakmazdı ama yine de kendini “gençler; her şey yolda mümkündür” biçiminde hissettirirdi. O zamanlar çift şeritli yollar yoktu, Bodrum henüz Bodrum’du. Yol ilerledikçe, babamın Türk sanat müziği ya da klasik batı müziği arasındaki tercihinde, bu kez Muazzez Abacı kazanmıştı.

Onu o fotoğraftaki haliyle değil neden uzayıp giden ve yıldızlarla dolu bir “resimde” hatırladığımı, bölük pörçük anılarımın içerisinde, anne ve babamın gündelik hayatı konuştukları o rehavette tanımladığımı da bu sayede hatırladım. Eski bir yolda, eski bir arabada, yarı uyanık yarı uykulu bir halde, düşümde ya da gerçeğimde tam olarak çıkaramadığım o ses… O Muazzez Abacı’nın sesiydi. Bir yaz günü Bodrum yolcularına eşlik eden o içli ses.

Kalpte çınlayan ses

İşte Muazzez Abacı’ya dair hatıralarım aşağı yukarı böyle. Belki de zihnimin başka bir karmaşık anıdan süzülüp buraya taşıdığı bir detaydı o teyp ve o teypteki kaset! Ama nedense zihnim hep o yola, o düldüle ve Muazzez Abacı’nın sesine kenetlenmiş durumda. Annemle babamın gündelik konuşmalarını, denize kavuşacağımız o görkemli anı onun sesiyle hatırlıyorum. Bir bütün anı gibi değil. Parça parça, güzel, sıcak, güvenilir…

Evet, “hatırlıyorum”! Ancak bir bütünsellik içerisinde değil. Uzun uzun anlat deseniz anlatamam… Şimdi yaptığım gibi biraz da uydurabilirim, eklemeler, çıkarmalar yapabilirim. Affola!

Zaten hatırlamak hiçbir zaman tamamlanmış bir süreç değildir ki!
Bu toprakların çoğu insanı gibi, benim için de Muazzez Abacı, o, eksildikçe çoğalan, unutuldukça bellekte yeni bir anlamla yer eden bir ses olarak kalacak… Ne güzel. Hem onun gibi bir sesi unutmak ne mümkün.

Müge İplikçi yazdı: Kulakların değil kalbin çınlasın!Müge İplikçi yazdı: Kulakların değil kalbin çınlasın!
Müge İplikçi yazdı: Kulakların değil kalbin çınlasın!

Meraklısı için: Aslı Kotaman’ın “Eksilerek Çoğalmak” kitabı Karagarga’dan çıktı. Hafıza, yazı, bellek, sinema ve görsel sanatlar için çok değerli yazılar var içinde.

Meraklısı için bir diğer not: Bu yazıyı Muazzez Abacı’nın “Unutamazsın” yorumu eşliğinde okumanızı öneririm.



Source link

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Share this content